9 Mayıs 2017 Salı

Halid-i Bağdadi, mürşid-i kamil değildi. Müceddid, hiç değildi | Silsilesi bozuk tarikatlar | İsmailağa | Mehmet Fahri Sertkaya

akademi dergisi, mehmet fahri sertkaya, halid-i bağdadi, ismailağa cemaati, müceddid, cübbeli ahmet hoca, silsile-i saadat, Süleyman Hilmi Tunahan, abdullah-ı dehlevi,

Halid-i Bağdadi, mürşid-i kamil değildi.

Müceddid, hiç değildi...

O devrin müceddidi, Silsile-i aliyyenin sıralamada yirmi sekizincisi olan, Hindistan'da yaşayan, 1745'te dünyaya gelen, 1824'te alemi değişen Abdullah-ı Dehlevi (k.s.)dir.

Abdullah-ı Dehlevi'den önceki müceddid, Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleridir. Gerçek adı Şemseddin Habibullah'tır.

Abdullah-ı Dehlevi'den sonraki müceddid, Selahaddin ibn-i Mevlana Siracüddin (k.s.)'dir. Buhara'lıdır. Şeyh Mazhar İşan Can-ı Canan (k.s.) Hazretlerinin en büyük halifesidir. Altun Silsile'nin dokuzuncu büyük rütbesi ve sıralamada otuz ikinci halkasıdır.

Her devirde müceddidler, Nakşibendi tarikatının Müceddidiye/Müceddidler kolundan çıkmıştır. Nakşibendi tarikatının Müceddidler kolunun 33. ve son halkası da Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.)'dır.

Bir kimsenin, bu kolun gerçek müceddidlerinin haricinde, bir devirde başka birinin müceddid olduğunu iddia etmesi, ya bu hususlardaki cahilliğindendir, ya da art niyetindendir. 

Yıllardır bu husustaki ikazlarımızı görüp, çaresiz kalıp karşılık veremeyen, 5-6 sene sonra iyice sıkışınca bu yayınlarımızı diline dolayıp, din düşmanlarına, tasavvuf düşmanlarına saldırır gibi Akademi Dergisi'ne saldıran cübbesi çıkasıca lüzumsuz herif, ortalığı darmadağın etmiş, herkesi birbirine katmıştı. Sonra Akademi'nin ve Süleymanlılar cemaatinin dik duruşunu görünce de, yaptığı terbiyesizlikleri sağlam geri vitese takarak telafi etmek istemiş ve kısa süre sonra bir videolu sohbetinde bu hakikati, nihayet kabullenmek zorunda kalmış ama art niyetine devam ederek "Evet öyle, müceddidler bu koldan çıkarlar ama Hindistan'da da müceddidler var, şurada, burada da var" diyerek yine kendisine yakışanı yapıp, kabullenmeye bir kez daha mecbur kaldığı bu hususu hiç değilse sulandırmıştı. Müceddidiye kolu tektir ve izah ettiğimiz koldur ve Halid-i Bağdadi zamanında bu kolun halkası yani müceddidi, Abdullah-ı Dehlevi (k.s.)dir. 

Biz yıllardır çok açıkça söylüyoruz: 

➥ Silsilesinde Halid-i Bağdadi, bir mürşid ya da müceddid olarak geçen bütün yollar, bozuk, nursuz, icazetsiz yollardır. İsmailağa bozuk bir yoldur. İhlasçıların yolu bozuk, nursuz, icazetsiz bir yoldur. Diğerleri de hep böyledir. Bu, hakikatin ifadesidir. Hiç kimsenin büyüğüne, yoluna sövmek ya da karalamak değildir. Bir yol bozuksa, bozuktur. Bunu medenice izah ve ispat etmek, Müslümanları ikaz etmek herkesin hakkıdır. Bunu yapmak, fitne çıkartmak hiç değildir. Asıl fitne, nuru çoktan kesilmiş, icazeti çoktan bitmiş bozuk yolların hala hak olduğunu iddia etmek ve İmam-ı Rabbani (k.s.)nin "Kutta-i tarik/tarikat eşkıyası' dediği yol kesiciliği yapmak, insanları hak yoldan, hakiki mürşid ve müceddidlerden ayrı düşürmektir.

Her şeye rağmen kendilerinin hak kol olduğunu, mürşidlerinin hak mürşid olduğunu iddia edenlerin halleri de meydandadır. Bunların en önde gelenlerinden İsmailağa'nın bile hali meydandadır. Sözde mürşid Ali Haydar Efendi, Kamalistlerin zulmünden korkup 25 sene evinden dışarı çıkamamış, yakınlarının çocuklarına bile İslami ilimleri öğretmemiştir. Kendi memleketinde Müslümanların ne halde olduklarını, kendi memleketinde kafirlerin ne oyunlar yaptıklarını bile bilmemiştir. Nerede kaldı ki başka ülkelerin Müslümanlarına da mürşidlik yapsın... Onun yerine geçen sözde mürşid hatta sözde müceddid Mahmud Efendi 1998'den beri akıl hastasıdır ve bu da ispat edilmiş bir gerçektir. Bu şahsı ellerinde oynatıp müceddid ilan eden cübbeleri çıkasıca lüzumsuz herifler, tamamen sahtekarlıkla bir sözde sempozyum yapmışlardır. 

Diğerlerinin de bunlardan farkı yoktur. Akademi Dergisi'nde bunları müşahhas/somut delilleri ile 8 yıldır anlatıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu güne değin en çok tıklanılanlar